Habil ve Kabil’den bu yana devam eden, kıyamete değin devam edecek olan Hakk ile Batıl’ın savaşının örneklerinden biridir 28 Şubat…
Ordunun bizzat müdahalesi olmadan, perde arkasından medyayı kışkırtması sebebiyle post-modern darbe süreci olarak anıldı. Dönemin komutanlarından birinin dile getirdiği özlemle 1000 yıllık sürecin kapısıydı. Hamd olsun ki bugünlerde bu cümleleri kuranlar da adalete hesap verdiler…
“Zulüm bizdense, ben bizden değilim” diyen, İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarına gelerek 2013 yılında Filistinlilerin evlerini yıkmak için gelen İsrail tanklarına kendisini siper eden ve aynı tank tarafından ezilerek öldürülen mazlumların altın saçlı kızı Racher Corrie kadar yürekli olmalıydık her birimiz ve Hasan El-Benna’ dan, İskilipli Atıf Hoca’ya, Metin Yüksel’den, Malcolm X’e kadar bir çok sembol ismin şubat ayında şehit edilmesi anısına ithafen, belki de cesaretli olmayı Rabbim’in izniyle başarmıştık…
28 Şubat bir bakıma Anadolu sermayesini itibarsızlaştırma girişimi olmuştu. “İrtica faaliyetleri” kisvesiyle, mazlumlara her türlü zulmü reva gören zihniyet, Hakk’ın adaletiyle de er geç yüzleşecektir…
Bir düşünürün deyimiyle “adalet dünyadan kalkarsa, insan hayatına değer verecek bir şey kalmaz” yaşadığımız sürecin özeti gibiydi. 1000 yıl sürecek bir kibrin hayali ile karanlıkların içinde kaybolan bu sarhoş ve gerici zihniyeti, 28 Şubat post modern darbesinin yıl dönümünde tekrardan kınıyorum.
Süreci bizzat yaşamış biri olarak, o günden bugüne çok şükür acılarımız hafifledi, ülkemiz daha refah ve ferah günler gördü ve Allah’ın izniyle görmeye de devam edecek. Bundan sonra ki tek dilek ve duamız “Allah bu millete bir daha böyle bir acı yaşatmasın…”